Öteki olmanın, ayrıksı durmanın, çaresizliğin ve tutunamayanların, “bebeği ağlayanların ve acılara tutunanların” kanayan yaralarını anlattı.
Kadınların, işçilerin, öğrencilerin, çocukların,
mahpus damlarında ve dışarıda esaret altında olanların, sevgiyi emek bilenlerin ve bilcümle mağdurların şarkısı, düşsüz bırakılanların düşüydü o.
Herkesin sustuğu bir zamanda, “Başkaldırıyorum!” diyebilendi o.
O, ne kayıp çocuklarını arayan Cumartesi Anneleri’ni yalnız bıraktı ne de İslamcı öğrencilerin başörtüsü mağduriyetine sessiz kaldı. Ne memleketin kibirli ve münevver solcuları onu anladı ne de sağcısı, İslamcısı…
“Ben, klasik bir kadere teslim olmak istemiyor ve öldükten sonra değil, şimdi anlaşılmak istiyorum.”