MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ
Mâlumdur ki bütün mevcudât Allahu Teâlâ’nın yarattığı birer mahluktur. Bunların kimisi -melekler gibi- günahlardan müberra, ancak emrolundukarını yaparlar, başkasını bilmezler.
Bir kısmı da hayvanlardır ki onlar da akıl ve zekadan mahrum oldukları için şehvetlerinin iktizası ne ise onu işlerler. Günah falan bilmezler, ancak şehvetlerinin esiridirler. Hak, adalet bilmezler, gücü yeten gücü yetmeyene hükmeder. Bir kısım mahluku da vardır ki onlar da insanlardır. Onlara akıl ve zeka ile ikram ve ihsan ederek bugünkü tekemmüle eriştirmiştir.
Bunların bir kısmı kâinatın sahibi olan Allahu Teâlâ’ya ve O’nun peygamberlerine, kitaplarına, âhiret gününe, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanır ve âhiret mesuliyetinden korkar. Cenneti ister, cenennemden korkup kaçar. Diğer bir kısmı da vardır ki Allah tanımaz, tabiate bağlıdır. Âhiret mesuliyeti tanımaz. Bunlar da kâfirlerdir.
Mülkün sahibi Allah’tır. Kula düşen ilk vazife mülkün sahibi olan Allah’ı tanımak ve O’na kulluk hizmetini yapmaktır. Dünyaya gelmemizden murad da budur. Diğer şeyler bu tanımaya ve ibadete vesiledir
Bir insan ne kadar zengin olup dünya bilgilerine sahip olsa yine de ona Allah’ı tanıtacak, mârifet-i ilâhiyyeye eriştirecek ve onu hak yolda, İslâm yolunda tutacak bir alime, bir mürebbîye, bir mürşide ihtiyacı muhakkaktır
İlmi bilen ve bildiren çok kimseler vardır ki kuru gürültüden başka bir şeye yaramazlar. Çünkü ilimden murad Hakk’ı tanımak ve bilmektir. Hakk’ı bilmeyi de öyle kolayca bir şey sanma. Hidâyet-i ilâhiyyeye erişmemiş olanların bilgilerini görüyoruz ki kulu Hakk’tan uzaklaştıyor ve Hakk’ı münkir oluyor; cehennemin yolunu, şeytanın yolunu seçiyor. Böyle ilim olacağına olmaması daha iyi değil mi?
İnsanın bu hayat âlemi hepimizin bildiği gibi fâni bir hayattır. Şimdiye kadar kimseye bâki kalmayan bu hayat bundan sonra da kimseye bâki kalmayacaktır. Fakat o içimizde saklı duran yedi başlı ejderhadan daha beter nefis, hepimizi nasıl perişan etmektedir? Cahilleri bir türlü kandırır, fenalıklara sevkeder. Alimleri başka türlü kandırıp kibire, gurura, ucuba ve hasede boğar. Tacirleri hırsa boğar. Memurları da ibadetten alıkoyar.
İnsanlık ve olgunluk o kadar kolay bir şey değildir. Bu kötü ve fena huylara alışan insanları bu çirkinlikten kurtarmak ne kadar zordur. Hayvanı terbiye mümkün oluyor, lakin insanın terbiyesi hiçbir zaman hayvan terbiyesi ile kıyas bile edilemez. Çünkü ne nefis ölür ne de şeytan bırakıp gider. Bunlar ölünceye kadar insanın hasmıdır. Yalnız Allahu Teâlâ’nın lütfuna mazhar olanlar müstesnadır
Cenâb-ı Hak cümlemize lütuf ve ihsan buyursun da sevdiği ve razı olduğu kullarından eylesin. Sevmediği ve razı olmadığı kullarından etmesin. Âmîn! Her yerde ve her zaman müslümanların birleşmesine ve sevişmelerine sa’y ü gayret eden kullarından eylesin. Âmîn!