“İnsan ancak ihlaslı bir aşk ile farkına varır kendisinin. Ve o aşkın duasal kelimeleri ile yürür sevdiğinin ruhunda. Aşkın kelimeleri ile huzura erişir. İnsan hep ‘bir’ aşk arar ya sevdiğinde. Bu aşkı bulduğu an ona âşık olur. Aslında âşık olduğu o insan değildir. O hep tek ‘bir’ aşka aittir. Ey en sevdiğim Fatma! Bu dünyada birbirimizi ne kadar sevdiysek hep o ‘bir’ aşk içindir.”
Ali hep sevdi. Coşkuyla sevdi. Aşk ile sevdi Fatma Zehra’sını. Kalan ömrü eninde sonunda bir “veda”ya sığdırılmış bir kadının gözlerinden yükselen dumanın dilini hiçbir söz çözemez.
“Yalnızlık, benim ebedi istirahatgâhım. Suskun gözlerimi dağların mor dudaklarına dikmişim. Ve sen, benim yaralı güvercinim!
Ay yârim! Gözlerini bana dikme ah Ali’m, kapat!”
“Ah canım! Canımı ne de güzel acıtıyorsun!”
“Ey Ali, ey aşkım!
En sevdiklerinden ayrılmayı göze alamayınca
‘En Sevgili’ye ulaşamazsın.”
Ah kalbim! İnlemenin, ağlamanın insanı nasıl kuş gibi hafiflettiğini bilemezsin. Yalnızlık yaşar! Çığlık yükselir!
Gözyaşı insanın aşkını, acısını, yalnızlığını gösteren en sadık sözdür.