Tarih sahnesine çıktığı andan itibaren, milletler arasında bir mücadelenin sürüp gittiğini görmekteyiz. Bu mücadele içerisinde, her insan kendi milletinin daha ileri gitmesi, milletler arası mücadelede daha önde olması için çalışması, en azından bu duygu ve düşünce içerisinde olması gerekmektedir.
Türk milletinin birer ferdi olan ve Türk olarak yaratılmasını bir şeref vesilesi olarak gören ve bu kitabın konusunu teşkil eden Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş ve genç yaşında şahadet şerbetini içmiş olan Muhsin Yazıcıoğlu, ömrünü, Türk Milletinin hür ve bağımsız olarak yaşaması ve medenî milletlerin en ön safında yer alması için harcamış Türk milliyetçileridir.Bir başka deyişle Türk – İslâm davasının davacılarıdır.
Başbuğ Alparslan Türkeş; milliyetçiliğini şu cümlelerle tanımlamakta ve onun yanında yetişen Muhsin Yazıcıoğlu’ da aynı duyguları taşımaktadır.
“Bizim Türk Milliyetçileri olarak davamız, Türk Milletinin varlığını yüceltmek ve ebediyen devam ettirmek davasıdır. Türk Milletinin varlığını korumak, yükseltmek ve onu ebediyen devam ettirmek fikrine hizmet etmeyen, bu fikre uygun olmayan hiçbir davranış, hiçbir hareket Türk Milleti için meşru olamaz. Bu şuurdan, bu duygudan, bu kutsal ihtirastan mahrum olan milletler yok olmaya, sürünmeye mahkûmdurlar.”