Seni kovalayan anılarınsa kaçıp saklanamazsın. Yüzleşmekten başka çaren yok. Söyle bana, Kocan seni daha önce hiç görmediğini söylüyor. Ve herkes bir çocuğunun olmadığını iddia ediyor. Kimse sana inanmıyorken kime güvenebilirsin? Peki aslında sen kimsin? Gece yarısı bir anda karşısına çıkan bir araba ve oğlunu kendisinden söküp alan dövmeli bir kol… Sybille’nin hatırlayabildiği tek şey budur. Şimdi penceresiz bir koğuşta yatarken karşısındaki doktor ona iki ay komada kaldığını söyler. Çocuğunu sorduğundaysa kendisine çocuğunun olmadığı cevabı verilir. Durumu anlamlandıramayan Sybille koğuştan kaçar. Evini bulmayı başarıp kocasına kavuşunca kâbusunun sona erdiğini düşünür ama yanılıyordur. Çünkü kocası onu reddetmekte ve bir çocukları olmadığını iddia etmektedir. Sırlar aydınlanmaya başladığında ise Sybille kâbusunun daha yeni başladığını anlayacaktır.
“İlk sayfasından itibaren okuyucuyu kendine çekiyor ve yakasını bir an olsun bırakmıyor.”
-Huffingtonpost.de-
“Heyecan dozu yüksek bir psikolojik gerilim, size doğru sandığınız her şeyi unutturacak.”
-Bücherrezensionen.org-
“Strobel tüm kitap boyunca şeytani zekâsını sonuna kadar kullanmış. Normallik ile delilik arasında gidip gelen, insanı diken üzerinde tutan bir hikâye.”Krimi-couch.de