“Ben Hun Tanhusu, Teoman Han…
Zoru zorladım, zoru kolay kıldım.
Gök Tanrı’nın izniyle başarmam gerekenleri bir bir başardım.
Yazgı böyleydi. Budunumun yücelmesi, tuğların yükselmesi, bayrağımızın dalgalanması gerekiyordu.
Gök böyle buyurmuştu.
İnanmakla başladı her şey. Önce ben, oğuşum, boyum, ardından bütün budunum…
‘Biz Hun budun, sıradan işler için yaratılmadık! Acun, yönetilmek üzere bizi bekliyor. Devletimizi kuracak, töremizi yerleştirecek ve gücümüzü etkin kılacağız! Devlet olmak, kalıcı olmak bizim kutumuz. Bütün diğer budunlar, uluslar bize uymak zorundalar.’
Buna inandım. İnandırdım!
Kolay değildi.
İlk başladığım günün, başardığım gün olduğunu biliyordum.
İlk sözler, ilk uyanlar, ilk inananlar…
Sonrası…
Birleştik. Birleştikçe güçlendik…
Güçlendikçe yayıldık.
Devlet olduk.
Adımızı silinmez kıldık.
Töremizi yıkılmaz kıldık.
Ötüken Yış’ı değişmez yurt kıldık.
Sonrası…
Benim soyumdan gelenler elbette kurduğum devleti daha ötelere taşıyacaklar.
Benimle başladı, benim soyumdan gelenlerle sürecek.
Gök sonsuzluğunda sonsuz olacak varlığımız.
Yüce bir destanın yalnızca bir parçasıyım ben!
Ne mutlu…”