Üzdüler seni değil mi, kırdılar, canını sıktılar? Bırakıp gitmek istedin ne varsa, “Allah belasını versin” dediğin zamanlar oldu mutlaka.
Gözyaşın aktı, annenin öpmeye kıyamadığı yanaklarına. Çıkmak istemedin evden bazen, sarılıp yastığa kimsede hissedemediğin “sıcaklığı” aradın yatağında. Üstüne üstüne geldiler, anlamını yitirdi sevdiğin ne varsa.
Yaklaş bir şey söyleyeceğim kulağına; boş ver, aptal onlar halden anlamazlar.
Sen iyi bak kendine. Dikkat et yemene içmene; sıkı giyin, çorapsız basma yere.
Gördün işte kimsen yok senden başka. İçindeki çocuğun ellerini hiç bırakma ve sımsıkı tutun inandıklarına.
Tabii bir de kendini bir şey sananlar var.
“Şey” ne demek peki?
Hiçbir şey!
İsimsiz, tanımsız, anlamsız!
Sıfırın, “sözelci” olanı!